ARANOT: (Keyif Sanat Kahvesi'nin dıştan görünümü.
Burası pasajın içinde kendi halinde bir kahve.Müzikleriyle başka,atmosferiyle başka,tek başınıza otursanız kimse size dönüp bakmaz.Herkes tanıdıktır,tanıdık olmasan bile tanışırsın burda.Sizi yargılayacak,etiketleyecek insanlar giremez zaten buraya.Keyif Sokağı burası...Uçakla ıssız adaya düşmekten iyidir burası...En azından bir keyfiniz bir de kahyanız olur ;fena mı ;-))
Bundan 2-3-yıl önce kış vakitlerinde Keyif Sanat Kahvesin'de toplanırdık.Önce üç kişiyle başlamıştı cumartesi akşamlarımızın öykü günlerimizin başlangıcı.Kahvenin sahibi Talat abi ,eşi Aysel abla ve ben...Sonbahar günlerinde başlayan serüvenimiz saat akşam 19:00 'da başlangıç zilini vururdu.O saatlerde kahve artık tenhalaşıp da işler yavaşlamaya başladığında Talat abi ve Aysel Abla soluğunu öykü okuma masamızda bulurdu. Hatırlıyorum da şimdi , üç kişi başlayan ilk öykü akşamımızda Aysel abla öyküyü okurken Talat abi günün yorgunluğunun bedenine çöreklenivermesiyle bir süre sonra içi geçmeye ve horlamaya başlamıştı.
Daha sonraki öykü akşamlarımıza katılan dostlara bunu anlatıp gülecektik :)
ARANOT :(Öykü günlerine her yaştan konukların gelmesi ayrı bir keyif zaten.Öykü okuma günlerinin başını çeken ben artık bu son senelerde aksatır oldum.Ya da gider gider birden gidemez oluyordum.Başlarda beni soranlar artık sonralarda sormaktan vazgeçer olmuşlardı)
Başta hangi yazardan olursa diye karışık okuduğumuz öykülere bir düzen oturtmaya başlamıştık zamanla, öykü akşamlarına ...Talat Abi'nin kahvesinde hatrı az sayılmayacak geniş bir kütüphanesi vardır . Hatta bir keresinde eski bir edebiyat dergisi olan 'Dolmuş'ta Sait Faik'in ilk yayınlanmış öyküsünü okumuştum mesela...Benim de elim uzundur kitap bulma konusunda.Kendi kütüphanem bir tarafa, gönüllüsü olduğum il halk kütüphanesinin ödünç verilemeyecek kitaplarını bile alabilecek bir ayrıcalığım vardı.Anlayacağınız kocamaaan bir kütüphanenin varlıklarından istifade edebilecek şanslı biriydim ben:))
ARANOT :(Keyif Sanat Kahvesi'nin geleneksel yılbaşı takvimi şu an gardrobumun yatağıma bakan yüzünde günüme her sabah merhaba diyor: )
Üç kişiyle başlayan öykü akşamları zamanla 5-8-9-15-25'li rakamlara hatta kahveyi dolduracak bir kitleye ulaşmıştı.Başta herkes çekindi "Bilmem ki şimdi ya okuyamazsam,ya takılırsam,ya şunun gibi okuyamazsam..." Zamanla bunları da aştık. Gerek duraksayarak okusun ,gerek düzgün okumasın ,nasıl okursa okusun herkes katılımcı oluyordu . Kimisi dinlemeyi yeğliyordu ,kimisi kalabalık bir ortamda ilk kez bir şeyler okuyordu ,kimi belki güzel okumuyordu ama çabalıyordu ...Öykü uzunsa okumaktan yorulanlar başlarına devrediyor,o başkası devam ediyordu okumaya .Çay molalarında karakterleri çekiştiriyroduk kimi zaman .Öyküleri okurken arada yazarla ilgili sohbetlere girişiyorduk.Kah gülüyorduk,kah hüzünleniyoruk,kah durgunlaşıyorduk...Kimi zaman kafamız karışıyordu , kimi zaman onları anlamaya çalışıyorduk...
Orhan Kemal,Muzaffer İzgü,Aziz Nesin,Anton Çehov,Halikarnas Balıkçısı,Yaşar Kemal,Sait Faik Abasıyanık,Haldun Taner ,Hüseyin Rahmi Gürpınar vs...daha nicesi geldi geçti Keyif Sokağı'ndan...
Ben de bir gün Haldun Taner gibi ,Hüseyin Rahmi Gürpınar gibi öyküler yazabilecek miyim dediğim zamanlar oldu.Anton Çehov gibi küçük bir sayfada bile bir sayfa tutan öyküsünü öyle bir etkileyicilikle bitirmiş ki..O öyküyü uzatsan aynı tadı alamazsın. O öyküsünü kaç kere.... bir daha... bir daha... bir daha okudum.Hayran kalmıştım !
O zamana kadar ki hep öykülerim hep 14 lü sayfaları aşardı. Ne kadar çok öykü okuduysam , kısa film izlediysem edebiyat yönümün zamanla sivrileştiğini gördüm...Artık ben de tek kişilikli tiyatro oyunları yazıyordum. Öykülerim dergide yayımlanıyordu. Yazarı kim diye de beni sormaya başlamışlardı.
Hüseyin Rahmi Gürpınar(Doğum tarihi 17 ila 19 Ağustos 1864 yılları arasında gösteriliyor-İstanbul )
Ne diyordum ; Haldun Taner ve Hüseyin Rahmi Gürpınar'ı ne kadar çok beğendiğimi söylemiştim en son.Ben onlar gibi olabilir miyim derken ; onlar gibi mizah gücü keskin,özgün,okunası,akıcı ,sürükleyeci ve doyurucu bir yazar olabilecek miyim diye düşünüyordum...
Hüseyin Rahmi Gürpınar genelde romanlarıyla tanınan bir yazardır.Piyasada ise kolay kolay öykü kitaplarını bulamazsınız.Birini bulsanız diğeri eksik kalır.Biz bir hafta özellikle Hüseyin Rahmi Gürpınar okuyalım dedik de inanın koca kütüphanede bulamadım öykülerini. Belki büyük bir kitapçı veya sahaf olmuş olsaydı bulma şansım yüksekti.Neyse ki bir edebiyat hocamız vardı -kulakları çınlasın Hüseyin hoca- da varmış bir öykü kitabı .Okuduk . Size yemin ediyorum, gülmekten midemiz ağrı girmiş ,çene kaslarımız bile ağrımıştı. Kahkahalarla gülmüştük öykülerine.Nedendir bilmem belki o gün çok güleceğimiz mi vardı ,birbirimizi mi depreştirdik,yoksa yazarın kadınları ve günlük hayatı anlatmadaki ustalığı mı bizi etkiledi bilemem biz o gün çok eğlendik..Okuyanlar kaç kez kesmek durumunda kaldı hatta...
Haldun Taner ise ayrı bir ustaydı.İnsanın hallerini,jestlerini,mimiklerini gözünde canlandırıyor,okurken o havaya girebiliyordun hatta...Sanki tiyatro sahneleniyor gibi hissediyordun...Kurgu,üslup,kelimelerin seçişi hepsi bir yapbozun kusursuzca dizilişi gibiydi.Hani bazı resimler vardır içinden bir objeyi çıkar tüm resim anlamını yitirir.Şiirin içinden bir söz çıkar,şiir yerle bir olur hani...Aynı onun gibi !
İşte bu iki yazar öykü yazışımın bir basamağı oldular...
ARANOT : (Haldun Taner Sersem Kocanın Kurnaz Karısı'nda şu repliği yazmıştı :
"İsterse sanat hiç karın doyurmasın
Yemek sanatkara iyi değildir
Aç ayı oyamazsa oynamasın
Bir sanatçı asla ayı değildir"
Üstad şimdilerde yaşasaydı acaba şehir tiyatrolarının özelleştirilmesine ne buyururdu,dersiniz :)
(Keyif Sanat Kahve'nin şirin teras katından bir görünüm)
Zamanla tabi bu öykü okuma akşamları yerini şiir okuma akşamlarına bıraktı.Her sonbaharda başlayan bu etkinlik bir çok müdavimin katılımıyla sürekliliğini korumaya devam ediyor .Her hafta bir şairin şiirleri okunuyor,şairlerin hayatına iniliyor,onunla ilgili bir kaç anı varsa onlar paylaşılıyor,tipik özelliklerinin de altı çiziliyor. Önceden şiir okumakla alakam olmayıp şiir yazdığını sanan ben(!) ,şiir okumaya başladıktan ve kütüphaneme şiir kitabı koyduktan sonra şiir yazamaz oldum.Ancak şimdilerde dörtlükler halinde bir kaç dize karalıyıveriyorum,işte o kadar :)
ARANOT : ( Bu kitabın yanı sıra Deli Filozof ,Kaynanam Nasıl Kudurdu adlı kitaplarını almışım.Bulursam sahafta şurda burda devamını getireceğim.
Bugünlerde okuduğum bir solukta okuyuverdiğim kitabı Namuslu Kokotlar romanı :
İsmine aldanıp hafif kitap sanmayınız /eski olduğuna aldanmayınız/kitabın anlamı da anlayanadır ;-) Neyse Hüseyin Rahmi Gürpınar kitapları almıştım ben de bu öykü okuma günlerinden sonra.Almış ve okumaya fırsatım olmamıştı.Kitaplığın rafında duruyordu. Geçen gün aldım elime Namuslu Kokotlar kitabını.Başladım.Sonra ne olacak diye.Merak bastı içimi.Devamlı bir heyecan.Agatha Christine romanlarına yarışır vaziyette entrikalar,gerilimler....Oku...Oku...Bir bölüm daha...Bir bölüm daha...Bölümler de kısa kısa ya, okudukça okuyası geliyor insanın..
Derken müzik dinleme,matematik çalışma,televizyonda Londra Olimpiyatları,Yalan dünya,Seksenler dizilerini izlemem dışında kitap elimden düşmedi.1,5 gün bile fazla geldi bitirmeme,düşünün!
Eski Türk klasiği diyebilirsiniz.Evet dili biraz zorlayabilir.Ama hemen altındaki anlamlar, okumayı kolaylaştırıyor. Bir çok da bilgi edinmiş oluyorsunuz o tarihe yönelik.
(Hüseyin Rahmi Gürpınar'dan bir fotoğraf karesi)
Bilirsiniz belki , Hüseyin Rahmi Gürpınar hayatını hep kadınlar arasında geçirir.Onun çevresi hep anneannesi,dadılar ve kadınlarla doludur.8o yaşına kadar yaşayan bu yazar, hiç evlenmez.Titizliğine ,temizliğine düşkün bu bey için evlilik bu sebeple katlanılamaz olsa gerek.Artık bilinmez ömrü boyunca kadınların yanında yaşadığı için bir bezginlik midir,
titizliği yüzünden odasında başka bir insanın nefesine tahammül edemeyiş midir,
kapının koluna başka bir insanın elinin değmesi midir,
aşırı temiz oluşundan mıdır onu böyle yıldıran ?
Bana kalırsa artık o dönem ne gördüyse çevresinde, kadınlara karşı güvensiz oluşu anlaşılıyor romanından.Hatta kadınlara karşı düşmanlığı mı vardır acaba merhumun, diye merak ettim de.
Vikipedia, yazarın edebiyat yaşamı hakkında aşağıdaki ifadeleri kullanmış :
"Hüseyin Rahmi Gürpınar; İstanbul halkının toplumsal, töresel yaşantılarını, aile geçimsizliklerini, batıl inançlarını, yaşadığı çağdaki Türk toplumunun geçirmekte olduğu krizleri hümuristik bir mizah dehası ile anlatır. Servet-i Fünuncuların yaşıtı olduğu halde, ayrı bir sanat görüşünü sürdürür. Romanlarındaki kahramanların çoğu 19. yy sonu İstanbul'un canlı, renkli insan, hayat manzaralarıdır. Eserlerinde Anadolu yoktur. Mizahı, güldürücü olduğu kadar, gülünç yönlerimizin yansıtılması, hicvedilmesi için gerekli bir araçtır. Hüseyin Rahmi, seçtiği tipleri seviyelerine uygun, ustaca konuşturur ve olayları gülünçlü, acıklı yönleriyle belirtir. Kuvvetli bir gözlem gücü vardır. Realist, natüralist bir görüşle "toplum için sanat" yapar."
(Heybeliada-Hüseyin Rahmi Gürpınar Müze Evi )
Kadınları ve gündelik hayatı öyle sade bir dille anlatıyor ki okuyucuyu nasıl mizahla buluşturuyor ,işte bu ustalık bana göre.Namuslu Kokotlar kitabında ,zaman zaman uzun diyaloglara ve bazı kitaplardan alıntılara yer veriyor.Bu bazı okuyucuları sıkabiliyor .Ama içindeki bazı uzun diyaloglar beni keyiflendirdi diyebilirim. Hatta kitap içinde başka bir kitaptan alıntılar bile okudum.Bir taşta iki kuş vurdum anlayacağınız ;)
Hüseyin Rahmi Gürpınar 'ın da Aslan burcu gözönünde bulundurulduğunda bazı mizahi benzetmelerimizin aynı parallellikte olması aşikar bir durum görünüyor.Aynı eğlenceli havayı çocuklar için yazdığı kitaplarıyla tanınan ünlü maceraperest yazar Enid Blayton'da da görmüştüm.İkimizde aynı gün doğmuşuz mesela.O 1800'lü yıllarda ben de 1984 Ağustos 11'inde.
Enid Balyton-11-Ağustos-1897 -Londra
Bu arada Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın Ecir ve Sabır öyküsüne bu linkten tıklayarak okuyabilir ;
http://www.birazoku.com/genc-olmak-80-yazardan-80-oyku-1-cilt/
Misafir öyküsünü de bulursanız çifte kavrulmuş lokum tadında olur sizin için.
Göreceksiniz günlük hayatın herkesçe yaşanan gerçeğini Hüseyin Rahmi nasıl en yalın haliyle anlatıyor.İnanın bana ,seneler geçiyor ama bazı şeyler hep aynı kalıyormuş,bunu yaşayınca ve yazardan okuyunca bir kez daha idrak ettim.
Keyif Sanat Kahvesi'nde yazı yazarken kulağıma çalınmıştı bir müzik.Keyifle dinlemiştim adı üstünde Keyif'te.Yanında güzelim demlenmiş bergamotlu çayıyla,ince belli bardağıyla karşımda ehl-i keyif bekliyordu... Sevgiyle kalın....
Eski bir filmden Fransızca bir müzik : Stone Chardens-L'avventura
Yorumlar
bayıldım.
kahve ne güzel, öykü etkinliği.
taner sevilmez mi hiç.
gürpınar okurum evet.
hayatıyla ilgili ayrıntılar da ne güzel.
benim gibi yaşamış.
:)
dolmuş biliyorum.
müzik de iyi.
senin ilgilendiğin herşeyi seviyorum ben.
burda 5-10 postluk bilgi var.
ve senin anlatma stilin de ne keyifli.
sen de kişisel öykü anlatıyon aslında kendini anlatırken.
:)
ilgi alanların bi deeee yaklaşımın öyle hoş ki ve gerçekten çok kendine özgüsün sen. herkes öle olmuyor ki.
:)