Ana içeriğe atla

Bir Günüm Her Günüm




Bir Günüm Her Günüm listesinde dikkat edenler bilir ,hergün rutin bir şekilde müzik dinleyerek(!)ruhumu motive ediyorum.Kendim ve müziğimle başbaşa kaldığım bu saatlerde yüksek sesi açar , hayallerime dalarım.
Yüksek sesten rahatsız olan olmuyor mu derseniz ; olmuyor.Yani artık olmuyor!



Bir zamanlar henüz evimde bilgisayar yokken müzik setini açar bangır bangır müzik dinlerdim.Tepinir tepinir tepinir sonra soluk soluğa odadan çıkardım.Babamın eve gelmesine yakın annem balkondan bakar sonra seslenirdi 'baban geliyor artık'diye bir sinyal gönderirdi.Babam evdeyken böyle bir şeyi yapamazdım bile.O varken ya ders çalışırdım ya kitap okurdum.Babam beni çalışkan görsün diye değil ,yapılabilecek en sessiz yollar buydu ,ondan.(Böylece kendimi otomatikman programlanmış hissediyordum.)Bu yüzden abim,kardeşim,annem varken yapabiliyordum bunları.Gündüz vaktinde komşulardan şikayet  gelmiyordu ama müzik dinleme seansı  akşama sarktı mı bazen şikayet gelebiliyordu. Oysa şimdi bangır bangır müziği açsam 'Niye açıyorsun' demezler.Şimdi apartmanımız ' vur ensesine al lokmağını ' kıvamında çünkü:-))


              (Beni yakından bilenler Chagall'ın resimlerini de sevdiğimi,yakın bulduğumu da bilirler.)

O zamanlar tabi evde üç kardeş...eve yeni bilgisayar geliyor.Akşama kadar onun başında olmak istiyoruz.Ama bize verilen o kısıtlı zamana sığmıyor bu keyif.Zaman kısıtlı ya nasıl tatlı geliyor! Benim derdim yazı yazmak müzik dinlemek filan.Yaşım daha böyle 17-18.Hey gidi günler hey!
Abimler oyun oynuyor.Max Payne oynuyorlar.Onlar oynadıkça ben de film gibi izliyorum.Bulduğumuz her tarz müziği hooppp atıyoruz cebe.Bir sene filan  bilgisayar evde kaldıktan sonra uçuyor elimizden.Isparta'da oturmak üzere abimin kanatlarına koyuluyor.Sonra ben müzik seti devrine tekrar dönüş yapıyorum.



O zamanlar elimizde olan bir bilgisayara gözümüz gibi bakarken ve -yeni bilgisayarı haftası olmadan çökmesine sebep olan ben- bilgisayara altın gözüyle bakıyordum.Sonra gel zaman git zaman bu bilgisayarın üzerine çifter çifter ekran kartı,işlemci ,harddick,anakart şu bu geldi .Kardeşim sana da bir bilgisayar toplayalım,dedi.Kasa kolaydı,Zeytinyağı bidonunu kesip pvc kaplamayla kaplayıp içine fanla,camla kasa kurulumu yapacaktık.Ama bize bir monitör lazımdı.İnternetten bir haber çaktım arkadaşlara,haber uçtu devlete.Ardından kulakları çınlasın Yusuf Hocam telefon etmez mi,biz de var ,verelim size diye.
Uçtum uçtum,nasıl havalardayım ama!
Sonra ne oldu bir şey oldu bize bir şey daha lazım oldu.Onu alacağız ,para yok şu bu derken ,baktım ben işe girdim.Sonra vazgeçtik.Laptop aldık.Kardeşim olmasa bu teknik aletleri bile nasıl alacağımı bilemezdim.Sağolsun onun sayesinde nerdeyse onun elektronik çırağı oldum çıktım.
Sonra onuın iş bilgisayarı ,benim bilgisayarım,evdeki bilgisayar,bir de fazlalıklardan kurulan bilgisayar derken ev bilgisayardan geçilmez oldu.



ve gel zaman git zaman  benim müzik dinleme seanslarım nerdeyse dişlerimi fırçalamam gibi rutin hale dönüştü.Kulaklığımla yüksek ses müzik dinliyordum.
kulaklıklara verdiğim parayı şimdiden biriktirsem bir ses stüdyosu kurabilirdim.Dersem inanmayın,abarttım:-))Ama yine de midi bir birikimim olurdu.
Aşırı tepinmek,dans etmekten,o müzikle beraber spor yaptığımdan,yatağımın üzerinden zıplayışımdan kulaklığın telleri kopup duruyordu.Kardeşim neyseki çok sabırlı da kesip kesip onarırdı.kulaklığın kablosu ne zaman kısaldı ya da son beyin ölümü gerçekleşti işte o zaman tekrar kulaklık alıyordum.Reklam vermek gibi olacak ama en dayanıklısı Philips çıktı.2 metre uzunluğunda kablosu.Öyle mikrofonu,şusu busu yok.Çünkü bu özellikler müzik dinlemem için engel oluşturuyor.Neyse siz dayanıklı isterseniz bu dediğimi alın.Azıcık kazık mazık ama ben gibi çılgınsanız bu tam size göre.


Phlips de kopmuyor mu kopuyor .En iyisi bana en uzun 1,5-2 yıl dayanıyor,düşünün .Şimdi o philips dediğim kulaklığım koptu.İdare edeyim şu bu derken aynı keyfi almadım.Kardeşime yaptırayım derken bu kez onarılamadı.Kardeşimin yapabileceği gerçekten bir şey yoktu.Phlips kulaklarıma veda etmişti.
Kardeşim yokken ne yapıyordum peki,dersiniz?İki üç gün idare ediyor,baktım olmuyor,kulaklık alıyordum.Zaten onun yokluğunda almıştım philips kulaklığı da.Hihihi:)

kardeşimin askere gideceği günlerde ( her an çıkan pürüz ve bilgisayar şikayetlerim için sık aradığımdan)  bir gün arkadaşlarıyla otururken -arkadaşları da beni bilir- 
-Ablan bu kez bakalım ne yapacak Kahraman derlermiş.Askeriyeye arayıp komutana 'kardeşimi bulmam lazım.yine bilgisayarda pürüz çıktı,iki günlüğüne izin yazın filan ' diye espri konusu olmuşum.
Tipik ben ! Ben olmasam bile annem iletirmiş bilgisayar şikayetimi.O da ordan direktif verirmiş.



Hikayenin sonu musmutlu bitiyor.Bu kez kulaklık için işi abarttım.Philips'in 6 metre uzunluğundaki kablolu modelinden aldım.Aslında Philips benimle reklam sözleşmesi yapsa iyi olur.Baksana nasıl iyi reklam yaptım!Sayın Philips es kaza bloguma uğrarsan saç düzleştiricin ve saç maşan hakkında da iyi reklam veririm ,ama bu sana ucuza mal olmayacak bunu bil:))




Herzamnki gibi başladım başka bir yerden ,giderek hikayem buraya kadar dayandı...Olsun içimden böyle geliyor....Kaynama noktam %85 ,kalan pay izlediğim film,dinlediğim  müzik,okuduğum kitaba ve dostlarla geçirilen güzel vakitlere kalıyor...
Ve siz bu yazıyı okuyanlar,siz benim kaynama noktama,içime sığmayan dünyanın bir parçasısınız tüm bunlardan artakalan ve büyük değerleriyle...

Yorumlar

deeptone dedi ki…
heeeeey çok keyifle okudum çok.
:)
ben de bas bas dinlerim müzik hem de nasıl.
yaa sahiden öyle kasalı toplama pc yapcaktınız haaa. ilahiii.
:)
Şükran dedi ki…
eveet ,sistem oturdu.Parayı bulduk ya bir tarafımız kalktı,bu orjinal fikir de püff diye uçuverdi.Ama evde yine böyle sonradan modifiye olan kasamız var:)Zeytinyağı bidonundan kasa da yapmışlığı vardır kardeşimin,bir başkasına.
deeptone dedi ki…
2 tane mimin var.
:)

Bu blogdaki popüler yayınlar

O o bir Türklerin Emile Zola'sı, O..o bir müzmin bekar , O kadın naturalisti...

*18 Ağustos 1864 doğumludur.Babasından etkilenmemiştir.annesine ise çok düşkündür. Annesi o dört yaşındayken veremden ölmüş ,bunun üzerine teyzesinin evine Aksaray'a yerleşmiştir. *Annesinin veremden ölmesiyle beraber evhamlı biri olur.Hatta Ahmet Mithat Efendi'nin kızını kendisiyle evlendirme teklifini nazikçe reddeder ve ömrü süresince evlenmez.Refik Ahmet Sevengil'in neden evlenmiyorsunuz sorusuna odasında bir nefese dahi tahammül edemediğini ,sinirli olacağını hatta bu sebeple misafirlikte bile kalmadığını dile getirmiştir. *Kadınların arasında uzun yıllar yaşadığı için onlardan etkilenmesi şüphesiz.Örgü ve tentene örmesi,reçel pişirmesi,evini bir kadın gibi titizce temizlemesi onun bu yönünü doğrular. *Sanat için sanat mantığından ziyade sanat toplum için yapılır görüşünü savunmuştur.Türklerin Emile Zola'sı diye bilinir öğretisel naturalizm akımında.'Deneysel Roman' Sadece belli bir kesimi anlatmaktansa halkın günlük hayatı üzerine yazmayı hedefle

Güzel İnsanlar Biriktirmişim,

Bugün bir huysuzluk vardı üzerimde.Gece de uyuyamamışım.Sabah gözümü bankanın mesajıyla açtım.Sağolsunlar,bugün şerefine,alışveriş edeceğim noktalardan ne alırsam üç katı fazla puan vereceklermiş.Ben ise ihtiyacım olmadıkça alışveriş etmeyi seven bir tip olmadığımdan bu mesaj bana yaramadı.Sağolsunlar yine de sağır sultandan önce doğum günümü kutlama lütfunda bulundular. Annem bugün  benim için  hazırlık yaparken  neli pasta  istediğimi sordu.Ben de beş karış suratla yapmamasını söyledim.Dedim ya ,doğum günüm benim için tam bir mutluluk kaynağı değil.Hatırlanmak,kutlanmak güzel şeyler.Sadece yanağıma iki öpücük ve seni seviyorum demeleri yeterli...Yoksa insanların benim için yorulmalarını istemiyorum.Hele hele oruçluyken...Ama annem bu...Koca kazık olmama rağmen tüm gününü mutfakta geçirme pahasına da olsa birbirinden leziz 4 çeşit yemeği yetiştirdi,üzerine bu moloz yığını düşmüş gibi duran bezmin bir kıza doğum günü pastası yaptı.Masayı da kurdu bir güzel...Gık bile demedi..Öyle

Cemal Süreya ,Keyif Sanat Kahvesi'nde

Camında Turgut Uyar'ın Göğe Bakma Durağı şiiri yazılıdır.Uşak'ın farklı ,özgün ,kültür sanat çalışmalarının  yapıldığı ,sahiplerinin de sıcak ,sanatsever oldukları aşikar;) Keyif Sanat Kahvesi'nde şiir okuma akşamlarımız başladı malum.Ben tabi ara ara kaçak olsam da ,her gittiğimde aldığım keyfi size anlatamam. Şiiri bu akşamlar sayesinde sevdiğimi itiraf etmeliyim.Bazı zaman ruhsuz okuyan arkadaşlarımın okumasından keyif almasam da ,onların şiire karşı duyarlılığı ,zaman geçtikçe okumalarında çaba sarfettiklerini görünce,bu tür ince şeylere önem verdiklerini  düşününce mutluluğum artıyor aslında.Bu yüzden bu açıdan bakınca tahammül edebiliyorum. düşünün,önceden şiir yazıp şiir okumayan,bildiği şiir ikiyi geçmeyen kişiyken şimdi başka şairler tanımak için çaba sarfediyor,sevdiğim şairlerin kitabını bizzat alıyorum. Ama şiir yazmıyorum artık !!! Boyumun ölçüsünü aldım,şiir yazmak ne kadar kolay görünse de zor zanaat ,bunun farkına vardım:-))) Sanırım iyi de o